Askerin Türküsü (The Ballad of Soldier)

”İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.”

İkinci Dünya Savaşı sırasında bir askerin başından geçenlerin anlatıldığı Askerin Türküsü, 1959 yapımı Sovyet filmidir. Siyah beyaz filmlere has o eski dokuyu yansıtan ve gözü yormayan bu filmde, Sovyet asker Alşova’nın gözünden savaşın anlamsızlığının ve aşkı bulmanın çarpıcı tesadüfünü görüyoruz. Aynı zamanda zor bir film olduğunu söylemek gerekir, çünkü içinde büyük bir hüznü barındırıyor. Böyle eski filmlerde var olan detaylar ve sahnelerin harika müziklerle harmanlanması, siyah-beyaz film sevmeyenlerin büyük yapıtlar kaçırdığını kanıtlıyor. Yönetmen Grigory Chukrai bu filmin çekim aşamasında uzun sağlık sorunları yaşamış. Bacağının ve köprücük kemiğinin kırığı iyileştikten sonra kritik bir tifo ateşine yakalanmış. Üstelik filmin çekim aşamasından yayımlanma aşamasına geçmesi de büyük şüpheleri içeriyor. Esasında halk tarafından ve eleştirmenler tarafından iyi bir film olarak benimsenmek istenmemiş. Bu ön yargının kırılması 1960 yılında Cannes Film Festivali dahil birçok ödül töreninde onlarca ödül alması ile kırılmış. Üstelik başrol iki oyuncu da 19 yaşındaymış ve ikisinin de oyunculuk yeteneği yokmuş. Elbette bu harika filmden sonra onların uzun oyunculuk kariyerlerinin başladığını söyleyebiliriz. Filmin konusu ve detaylardan sonra özet aşağıdadır. Spolier!

Askerin Türküsü

19 yaşındaki Alyoşa Skvortsov, annesine veda etmeden köyünden savaşa gitmiş Sovyet bir askerdir. Film, savaşın tam ortasında başlar ve telsizci olan Alyoşa, dört tank tarafından kıstırılır. Cesareti sayesinde iki tankı yok etmeyi başaran ve cephede kahraman ilan edilen Alyoşa’ya general nişan vermek ister. Gösterdiği cesaret sayesinde general tarafından takdir edilen Alyoşa, bu nişan yerine kendisine yalnızca bir gün izin verilmesini ister. Hem annesini tekrar görmek istemesi, hem de annesinin yorulmasını istemediğinden dolayı evlerinin çatılarının sızdığını söyler ve bir günlük izin için büyük istek gösterir. General onun bu cesareti ve saflığını takdir ederek ona dört gün verir ve Alyoşa yola çıkar.

Askeriyeden tren yoluna ulaşmak için bindiği araba çamura girdiğinde ona diğer askerler yardım eder ve Alyoşa’nın bu uzun yolculukta tanıdığı ilk isim Pavlov karşımıza çıkar. Pavlov savaşa yeni gelmiştir ve Alyoşa’dan karısına bir mesaj iletmesini ister. Alyoşa her ne kadar vakti olmadığını bilse de adamın karısına karşı olan sevgisini benimser ve kabul eder. Diğer askerler de Pavlov’un karısına bir hediye bulmak için teğmeni sıkıştırır ve teğmen tüm bir müfrezeye ait olan iki kalıp sabunun ikisini de Alyoşa’ya verir. Şimdi elinde iki sabun ve yeni arkadaşı Pavlov’un karısına olan şiirsel sözlerini yanına alan Alyoşa yoluna devam eder.

Tren istasyonuna nihayet gelen Alyoşa, aynı zamanda bu yolculukta savaşın insanlar üzerindeki etkisini yavaş yavaş benimsemeye başlar. İstasyonda bir bacağı olmayan gazi Vasya ile tanışır. Vasya orta yaşlarda, oldukça mutsuz gözüken bir tiptir ve Alyoşa onun bavulunu taşımaya yardım eder. Vasya’nın mutsuzluğunun kaynağı, zaten çok kıskandığı karısına geri dönmekte tereddüt etmesidir. Çünkü artık bacağı yoktur ve karısının yanına dönmeyi reddederek ona bir telgraf çekmek ister. Şimdi postanede duran Alyoşa, Vasya ve postane çalışanı kız birbirlerine bakarlar ve kız ağlayarak bunu asla yapmamasını söyler. Vasya bu olaydan sonra kararından vazgeçer ve Alyoşa ile birlikte karısını bulmaya gider. Uzun uğraşlar sonucu karısına ulaşan Vasya, karısı tarafından mutlulukla karşılanır ve uzun bir sarılmadan sonra etraflarına baktıklarında Alyoşa çoktan trene binmiştir. Çünkü annesini görmek için zaman daralıyordur.

Bir ordu yük trenine uzun uğraşlar sonucu binen genç askerimiz, saman dolu vagonlardan birinde saklanarak yolculuk etmek zorundadır çünkü treninin teğmeni yolcu alımını yasaklamıştır. Tren hareket eder ve bir sonraki istasyona gelince, trene bir kaçak yolcu daha biner ve bindiği vagon Alyoşa’nın saman dolu vagonudur. O sırada teğmenin vagonları kontrol ettiğini düşünen Alyoşa saklanır ama kafasını çevirdiğinde ilk görüşte etkisinden çıkamadığı Şura ile karşılaşır. Şura insanlardan uzak durmaya çalışan, bir nevi iffetini korumayı büyük bir görev haline getirmiş çekingen bir kızdır. Alyoşa’yı görünce genç askere tokat atarak o an hareket halindeki trenden atlamaya kalkar çünkü Alyoşa’nın ona saldıracağından korkar ama son anda Alyoşa ona engel olur. İkilinin uzun bir süre birbirlerine diyecek bir şeyi olmaz ama bir süre sonra birbirlerine ısınmaya başlarlar. Şura, Alyoşa’ya hastahanede yaralı olarak yatan pilot bir nişanlısı olduğunu söyler. Alyoşa bu duruma her ne kadar üzülse de arkadaş olabileceklerini söyler ve üzüntüsünü içine atar.

İkili artık birbirleriyle tanışmış iki genç aşıktır. Fark etmese bile Şura’da ona aşık olmuştur. Tren sonraki istasyonda durduğunda, Şura susadığını söyler ve Alyoşa trenden inerek su almaya gider. O sıra tren kalkar ve ikili birbirini kaybeder. Alyoşa bir sonraki tren istasyonuna ulaşmayı aklına getirir ve oraya zamanında yetişirse Şura’ya tekrar ulaşacağını düşünür. Bu düşünce ile bir sonraki istasyona ulaşmak için büyük bir çaba gösterir. Zar zor bitirdiği yorucu yolculuğun ardından trene yetişemediğini fark eder ama Şura’da trenden inmiştir ve ikili sarılarak tekrardan kavuşur. Şura, Alyoşa’ya eşyalarını unuttun dese bile Alyoşa’nın söylediği tek cümle; Aptal kız, seni bir daha asla göremeyeceğimi düşündüm demesidir.

Şimdi hem acıkan hem de susayan ikili bir çeşme başına gider ve Şura, Alyoşa’nın çantasında bir eşarp görür ve üzülür. Onun köyünde bekleyen bir sevdiği olduğunu düşünse de Alyoşa bunun annesine bir hediye olduğunu söyler. O an Şura’nın yüzündeki mutluluk filmde detay çeken büyük kısımlardan biridir. Ardından çantayı biraz daha karıştıran Şura, içeride iki kalıp sabun görür ve sabunları hatırlayan Alyoşa, hemen toparlanır ve söz verdiği askerin karısını bulmaya gitmeleri gerektiğini söyler. Şans bu ki Pavlov’un (askerdeki adam) karısı çeşmenin yakın bir yerinde oturuyordur. İkili koşarak adrese giderler ama gidilen bina Alman bombaları tarafından yıkılmıştır. Yaşlıca bir kadın iki gence ev sahiplerinin yaşadığını söyler ve Pavlov’un babasının ayrı bir sokak, karısının ise ayrı bir sokakta olduğunu söyler. Alyoşa ilk önce Pavlov’un karısını ziyaret etmenin mantıklı olduğunu düşünür ve binayı bulurlar. Binaya giren Şura, oynayan çocukların köpük balon yaptıklarını görür ve mutlulukla bu balonları kovalayıp patlatır, en üst kata çıktıklarında Pavlov’un karısı onları içeri davet eder ve mutlulukla gülümser ama Alyoşa içeride başka bir adamın olduğunu anlar ve sabunları bırakıp derhal daireden dışarıya çıkar. Sinirden ve arkadaşının aldatılmasından üzülen Alyoşa ile Şura, aşağı inerler ve bu sefer Şura balonları hiç de mutlu bir şekilde patlatmaz. O sırada Alyoşa daha çok sinirlenir ve tekrar daireye çıkarak sabunları masadan sert bir şekilde alıp çantasına atar. İkili Pavlov’un babasına gitmeye karar verir. Bu sahnede meydana gelen Şura’nın binaya girişi ile birlikte mutluluğu ve yaşadığı olay ile birlikte mutsuzluğu, balona karşı olan tavrı ile yansıtılmıştır.

Pavlov’un babasını bulan ikili, adamın hasta olduğunu görür ve Alyoşa bu duruma üzülerek Pavlov’un büyük bir kahraman olduğunu söyler. Üstelik babasına iki kalıp sabun hediye ettiğini dile getirerek sabunları adama verir. Ve ikili oradan hemen ayrılırlar çünkü Alyoşa’nın annesini görmek için süresi oldukça azalmıştır.

İkili Şura’nın inmesi gereken istasyona gelir ve Şura burada bir itirafta bulunur. Nişanlısı yoktur ve sadece buraya akrabası için geldiğini söyler. Aynı zamanda bu yalanı Alyaşo’dan korktuğu için attığını söylemiştir. Alyoşa ona artık korkup korkmadığını söyler ve Şura büyük bir anın ardından hayır der. O sırada tren kalkar ve Alyoşa’nın annesine yetişmesi için trene binmesi şarttır. Alyoşa trene atlar ve Şura’nın arkasından köyünün adresini bağırmaya çalışır ama sesi kalabalıktan duyulamaz. Tren artık epeyce ilerlemiştir ve Alyoşa çok sonra bir şeyi fark eder. Şura, ona kimsesinin olmadığını söylerken aslında onu sevdiğini söylemiştir. Bu düşünce filmde Şura ile anılarını hatırlayan Alyoşa’nın düşüncelerinde şöyle geçer; ”Alyoşa, sana başka kimseyle birlikteliğim yok dediğimde seni sevdiğimi itiraf etmiştim ve sen hiçbir şey söylemedin.” Bu düşünceleri hatırlayan Alyoşa, hareket halindeki trenden atlamaya kalkar ama elbette buna izin verilmez ve yoluna devam eder. Film ilerledikçe ikilinin kavuşup kavuşmaması izleyicileri oldukça meraklandırır.

Alyoşa trende giderken yolcular ile bir dizi sohbet eder ve tren köyüne ulaşmasına az bir mesafe kala Almanlar tarafından bombalanır. Alyoşa başta şoka girer ama güç bela insanları kurtararak oradan sıyrılmayı başarır. Başka bir trenin gelmesinin imkansızlığı ile birlikte kendi çabaları ile köyüne ulaşmaya çalışır ve yorucu uğraşlar ile köyüne ikna ettiği bir araç şoförü sayesinde ulaşır. Onu bekleyen araba ve tahmini dönüş yolu ile birlikte yalnızca birkaç dakikası kalmıştır. Çünkü geriye dönmesi gerekir, yol boyunca aldığı haberler ve arkadaşlarının ölüme tanık olması ile generale verdiği geri dönüş sözünü yerine getirmesi şarttır. Annesini güç bela bulan Alyoşa, ona uzun bir müddet sarılır. İkili ayrılmak istemez fakat Alyoşa bir şeyin farkındadır ve zaten zar zor ikna ettiği arabacı acele etmesini söyler. Anne oğul sarılmalarını bitirdikten sonra son bir kez bakışırlar ve annesi, Alyoşa arabaya koşarken onu bekleyeceğini söyler. Bunu duyan Alyoşa annesine geri döneceğim diye bağırır. Ama asla geri dönemeyecektir. Yabancı bir toprakta can verir ve çok sevdiği Şura’ya bir daha asla kavuşamaz.

  • Yönetmen: Grigori Çuhray
  • Senaryo: Valentin Yejov, Grigori Çuhray
  • Oyuncular: Vladimir İvaşov, Janna Prohorenko
  • Ülke/Yıl: Sovyet, 1959

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑